Herkese kucak dolusu sevgi ve öpücükler ben Katy..♥
Bütün günleri bir yazıda birleştirince çok uzun oldu. Bende daha rahat okumanız için günlere ayırdım.
Üçüncü gün Kuşadası'nda gezdik durduk. Yorucu bir gündü ve tabiki eğlenceliydi. Kendimize harika şeyler bulamadık ama çok şirin kolye uçları bulduk. Sharpay,
London otobüslü ve kalp gözlüklü kolye uçlarını seçti. Bende Eiffel kuleli ve kalpli bir balkabağı arabalı kolye ucunu seçtim.
Çarşıda gezerken çok güzel bir çantaya rastladık. Dergi desenli olması çok hoşumuza gitti. Ancak fiyatı çok hoş değildi. Bende çatlaklığımı takınarak, adama "100 tl de anlaşalım" dedim. Adam garip ve şaşkın bir bakış atarak "Ama ben 40 tl dediydim" diyerek bizi kahkahaya boğdu. Tabiki onunla dalga geçmemiz de çok komikti.
Meryem Ana'nın evini gezdik. Oradanda kolye ucu aldık. Efes Antik Kentini ve 7 Uyuyanlar Mağrasını da gezdik. Bu yüzden bu gün yorucuydu. Yinede ben iyi vakit geçirmiştim. Geldikten sonra elektronik günlüğümüzü çektik
Akşam bilgisayarda biraz takıldıktan sonra öylesine otelde dolanıp, konuşurken biraz çatlak iki kıza rastladık. Hemen bizimle konuşup arkadaş olmak istediler. Lobiye gittik, oturduk ve alkolsüz kokteyl içtik. Canlı müzik vardı bir şeyler içmek için oturduğumuz yerin yan tarafında. Çatlak kızlardan biri beni oraya çekip zorla dans ettirdi. Farkındaydım, Sharpay'in kanı onlara hiç ısınmamıştı. Bu yüzden biraz sonra bir mazeret uydurup odaya kaçtık. Odada yine bilgisayar açtık ve birbirimize nail art yaptık. Gece geç saatlere kadar One Direction resimlerine baktık.
--
Son günler en hüzünlü gündür ve zaman çok çabuk geçer. Maalesef ki bizde de aynı şey oldu. Dördüncü günde, sabah kahvaltısında aşçı adamdan iyi bir zılgıt yedik. Aşçıya "Afedersiniz, pancakeler nerede acaba?" diye sormamıza rağmen adam bize "Ben... Ben... Ben sizin dilinizi bilmiyom!" diye bağırdı. Öyle bir bağıdı ki, kendimi çok kötü bir şey yapmış gibi hissettim. Bunun komik tarafı ise adamın Türkçe konuşması ve Türkçeyi bilmediğini söylemesi.
Yine çocuk parkına gittiğimizde içeride annesi ve babasıyla birlikte küçük bir çocuk oynuyordu. Parkın içinde kulübe gibi bir yer vardı. Panjurlu ve üzerine çizgi film karakterlerinin resimleri çizili bir yer. Orası da bizi korkutmuştu. Çocuk kumda oynuyor, anne ve babası banklarda oturuyordu. Kapının açılmış olduğunu görünce bizde hemen parka girdik.
İlk olarak kulübeye doğru yürüdük. Çocuğun anne, babasına kulübeye girdiler mi diye sorduk ama onlarda girmemişti. Kadın, kocasına "Kapıyı aç bakalım içeride ne var" dedi ama adamın cevabı çok komikti. Anlaşılan burası onlarıda korkutmuştu çünkü adam "Bende açamam, korktum" gibi bir şey söyleyip işin içinden hemen sıyrıldı. Biraz cesaretimi topladıktan sonra kapıyı ben açmaya karar verdim. Sharpay de içerisini merak ettiği için beni destekledi. Kapı sanki arkadan itiliyormuş gibi açılmıyordu. Sanki arkadan birşey kapıyı bana doğtu itiyordu. Biraz daha fazla ittirince, çok büyük bir gıcırtı ve sesle açıldı. İçerisi de terk edilmiş gibiydi. Etrafta boya fırçaları, dolaplar, masa falan vardı. Ve tuvalet. Tuvaleti hiç merak edip bakmadık. Daha doğrusu cesaret edemedik. Küçük çocukların terk ettiği bir tuvaleti gözümde canlandırabiliyorum..
İşte son günümüzde böyle geçip gitti. Arkamızda onca anıyı bırakıp otelden ayrılmak zor oldu doğrusu. Orada daha fazla kalıp eğlenmek isterdim. Hiç unutamayacağım bir tatil geçirdim. Dönüşte cips yerken "Bu cipsler küfür ediyor", "Bu yiyecekler konuşuyor" diyip güldük. Arabada fotoğraflar çekindik. Her şey çok eğlenceliydi.
Anlatmadan geçemeyeceğim, dönüşte bizim arabadaydık. Saat geç olmuştu ve annelerimiz yolun kenarındaki amca ve teyzelerden zeytin almak istedi ve durduk. Etraf incir ağaçlarıyla doluydu. Babam bize çok ilginç bir bilgi aktardı. "İncir ağacının altına su dökersek, çarpılırmışız". Su dökmenin ne anlama geldiğini umarım herkes anlamıştır. Gerçekten komiğimize bitti bu incir ağacı ve dalga geçmeye başladık. Eve varana kadar 3, 4 saat buna güldük:)
Lucky Kalıın.Xx